Yüksek binaların ortaya çıkması, insanların çevreye nasıl hakim olduğunun bir göstergesidir. Bu yaklaşıma göre yüksek binalar önce dini ve askeri işlevlerde bir oluşum alanı bulmuş, daha sonraki dönemlerden itibaren ise ticaret, konut ve konaklama gibi işlevlerle meydana gelmiştir. Tarihte gücü simgeleyen anıtsal yapılar ve inancı simgeleyen yüksek yapılar inşa edilmiştir.
Örnek olarak;
Mısır’daki Giza Piramidi’nin inşası MÖ 2550’lerde başladı ve yaklaşık 20 yılda tamamlandı. Yaklaşık 4000 yıl dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmıştır.
Ulm Katedrali 1890 ve 1908 tarihleri arasında dünyanın en yüksek yapısıdır ve halen en yüksek kilise unvanına sahiptir. Kilise kulesi 768 basamaktan oluşur ve 161,53 metre yüksekliktedir. Almanya’nın Ulm şehrinde bulunan kilise Gotik mimarinin örneklerinden birisidir.
Yüksek yapıların ortaya çıkma nedenleri
İnsanoğlu geçmişten gelen yüksek binalara hayran kalmış ve her zaman saygı duymuştur. Yapı açısından yüksek yapıların ortaya çıkma nedenleri incelendiğinde teknolojik, ekonomik ve sosyolojik nedenlerle birçok yüksek katlı binanın yapıldığı görülmektedir.
1871 yılında, o dönem Amerika’da çelik endüstrisinin en önemli konumu olan Chicago şehir merkezinde büyük bir yangın çıktı. Yangın şehrin büyük bir bölümünü tahrip etti. Şehrin güneyindeki ahşap evlerden başlayıp Michigan Gölü sınırına kadar ilerleyen yangında çoğu ev olmak üzere birçok okul ve kilise binası da tahrip oldu. Ancak bu yangında su, kanalizasyon ve ulaşım sistemleri zarar görmediği için şehir kısa sürede yeniden yapılandırıldı. Chicago şehir merkezinde meydana gelen büyük yangının ardından arazi fiyatlarının artması nedeniyle, yeni inşaat teknolojileri ve yeni inşaat teknikleri geliştirme yolları arandı. Yeni inşaat teknikleri ve bina teknolojisi arayışlarının bir sonucu olarak, William Le Baron Jenney, Louis Sullivan, Daniel Burnham, Martin Roche ve Dankmar Adler’in liderliğinde “Chicago Okulu” adlı yeni bir ekol doğdu ve çelik iskelet sistem geliştirilerek yüksek binalar inşa edilmeye başlandı.
Yüksek binaların ortaya çıkma ve gelişme nedenleri incelendiğinde, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte çeliğin yapılarda taşıyıcı sistem malzemesi olarak kullanılması, beton teknolojisindeki gelişmeler, asansör, havalandırma ve tesisat sistemlerinin gelişiminin tamamı inşaat sistemlerini geliştirerek yüksek binalarının yapımını ortaya çıkardı. Aynı zamanda; Şehirlerde arsa fiyatlarının artması, ekonomik gelişmeler, büyük firmaların ve firmaların prestijli binalar inşa etme istekleri de dikey mimariyi tetikleyerek yüksek binaların oluşmasına neden olmuştur. Yüksek binaların hızla gelişmesinde hızlı nüfus artışları, arazi değerlerinde artış ve ekonomik faktörler de önemli rol oynadı. İlk yüksek katlı binalarda çelik taşıyıcı sistemlerin kullanımı çok yaygınken, günümüzde betonarme ve kompozit sistemler daha çok öne çıkmaktadır.
1885 yılında Amerika’da mimar William Le Baron Jenney tarafından tasarlanan, tamamı çelik çerçevelerden oluşan bu 11 katlı “Home Insurance” Binası, dünyanın ilk gökdeleni olarak kabul edildi.
Dünya’nın en yüksek binası nerede?
1980 yılı sonrasında Uzakdoğu ve Asya’da yüksek yapı üretiminin hızlandığı görülmektedir. High-tech yapım sistemi olarak tanımlanan Bank of China ve Malezya’daki Petronas Kuleleri bu kıtadaki yüksek binalara öncülük etmiştir. 1990 sonrası ise özellikle Katar ve Dubai’de yoğun bir şekilde yüksek bina üretimi gerçekleşmiştir. 2010 yılında Dubai’de yapılan Burj Khalifa dünyanın en yüksek binası özelliğini taşımaktadır.
Cidde Kulesi Dünya’nın en yüksek yapısı olacak
Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinin kuzeyine Cidde Kulesi veya eski adıyla Kraliyet Kulesi gökdelen projesi olarak Şubat 2014 yılında temelleri atılarak inşa edilmeye başlandı. Kulenin Dünya’da 1 kilometre yüksekliği aşan ilk bina olması planlanmaktadır. Cidde Kulesi, Burj Khalifa’ nın da tasarımcısı olan Amerikalı mimar Adrian Smith tarafından tasarlandı. Kule birçok benzersiz yapısal ve estetik özellik içermektedir. Projenin yaratıcısı ve öncüsü, Suudi Arabistan prensi El Velid Bin Talal’ dır.