Tüm dünyayı derinden etkileyen Covid-19 veya korona virüsü salgını hayata bakış açımızı ve hayata dair birçok alışkanlığımızı ve davranışımızı değiştirdi. Salgın süresince edindiğimiz alışkanlıklar bundan sonraki hayatımızı değiştirecek etkiler bırakacaktır. Bu değişimin başında yaşam alanlarına bakış açımız geliyor.
Pandemi döneminde birçok şirket evden çalışmaya geçti. Evden çalışma sisteminin yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla yaşam alanlarımızda daha uzun saatler geçirmeye başladık ve bu alanlardan beklentilerimiz değişti.
Bu duruma bağlı olarak mimari trendler değişmeye başladı. Bu yazımızda Covid-19’dan sonra değişen mimari trendlerden bahsedeceğiz.
Minimalist ve Müstakil Yapıların Yükselişi
Minimalist akım, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmek ve ifade, sembolik , tarihsel anlamları minimuma indirmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Minimalizm sadeliği ve nesnelliği öne çıkaran sanatsal bir akımdır. Minimalist akımın mimarlık ve tasarımdaki karşılığı, en az malzeme ile en sade, en ekonomik ve en fonksiyonel sonuca gitmek olarak tanımlanabilir. Minimalizm 2000’li yıllarda mekan tasarımlarında yer almaya başladı. Bu akım ile az sayıda mobilya, sadelik ve düz renk dikkat çekmeye başladı. Fazla mobilya ve dekoratif objelerin bulunmadığı alanlar daha geniş ve daha konforlu yaşam alanları sunar. Sadece bir tasarım ilkesi olarak değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olarak da minimalizm son yıllarda yaygınlaşırken pandemi ile tekrar ilgi görmeye başladı.
Covid-19 ve pandemi nedeniyle birçok insanın bir arada yaşadığı toplu yaşam alanlarını oluşturan çok katlı yapılar yerini daha minimalist tarzda ve müstakil yapılara bırakmaya başladı. Asimetrik formların öne çıktığı basit çizgilerle karakterize edilen modern yapılar artık oldukça popüler. Ayrıca bu tür minimalist yapılar çevreye de fayda sağlar ve ısı veya ses gibi bazı sorunları önler.
Doğaya dönmek ve açık alanlara sahip yapılar içerisinde yaşamak bundan sonraki dönemde trend olma potansiyelinde.
Sürdürülebilir Mimari
Sürdürülebilirlik, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Sürdürülebilir mimari kavramı aslında son birkaç yıldır hayatımızda yer alıyor. Salgın hastalıklar kadar iklimsel krizler de göz önünde bulundurulunca, enerji tasarrufu olgusu hayli önemli bir yere oturuyor.
Sürdürebilir mimarinin amacı minimum enerji tüketimi olan, çevreye minimum zarar veren binalar üretmektir. Sürdürülebilir mimarlığın en önemli özelliklerinden biri yenilebilir enerji kaynaklarına öncelik vermesi ve bulunduğu alandaki enerjiyi etkin biçimde kullanmasıdır. Sürdürülebilir mimari, malzeme, enerji, geliştirme alanı ve genel olarak ekosistem kullanımında, binaların çevresel etkilerini en aza indirgemeyi amaçlayan mimaridir. Sürdürülebilir mimari, inşa edilen çevrenin tasarımında enerji ve ekolojik korumaya bilinçli bir yaklaşım kullanır.
Sürdürülebilirlik fikri ya da ekolojik tasarım, halihazırda mevcut kaynakları kullanmamızın kolektif refahımıza zararlı etkileri olmamasını veya uzun vadede diğer uygulamalar için kaynak elde etmeyi imkânsız kılmamasını sağlamaktır.
Açık Alanlı Tasarımlar
Karantina sürecinde ferahlama imkanı sunan açık alanlar bu mekanlara ne kadar ihtiyacımız olduğunu ortaya çıkardı. Bu nedenle son dönemlerde özellikle konut mimarisinde açık alanlı tasarımlar hayli revaçta. Tasarımcılar bu açık alanları oluşturabilmek için zemin seviyelerini, yüzey renklerini, mutfak ayırma adalarını, aydınlatma ve mobilya gruplarından yararlanıyor.
Ayrıca açık alanlı mimarı tasarımlar yapılırken bölme duvar sistemleri de efektif şekilde kullanılıyor.
Çevre Dostu Yapılar
Son dönemlerde doğaya dönüş akımı yaşanıyor. Dolayısıyla çevre dostu yapılara duyulan ihtiyaç ve istek de her gün biraz daha belirginleşiyor. Bu dönemde öne çıkan mimari trendler arasında, bahçe ve yeşil çatıların yanı sıra iç mekanlara da yeşil duvarların eklenmesi yer alıyor.
Ayrıca mimari yapılarda birçok dikey bahçe ve yeşil çatı hayatımıza girmeye başladı. Bunlara ek olarak; iç mekanlara da bitki kullanımına ağırlık veriliyor.